ANKARA (İGFA) - Dağlıca’da gerçekleşen röportajda Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, şu açıklamaları yaptı:
Bizimle beraber bu çalışmaya katıldığınız için teşekkür ediyorum. Yorucu bir çalışma, gerçekten dün akşamdan beri biz sizleri epey yorduk, yoruyoruz. Önemli bir çalışma, bizim Silahlı Kuvvetler olarak en önemli ihtiyacımız moral ve motivasyon dolayısıyla biz birliklerimizle beraber olduğumuzu göstermek durumundayız. Bu nedenle de her bayramda olduğu gibi bu bayramda da yine komutan arkadaşlarımla, Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarımızla birlikte buradaki birlikleri ziyaret ettik, son gelişmeler hakkında bizzat daha önce yazılı olarak, elektronik olarak aldığımız bilgileri bir kez daha yüz yüze görüşmek suretiyle teyit ettirdik. Konuştuk, görüştük, bu konuda ilave neler yapılabilir bunları tartıştık ve kendilerine, arkadaşlarımızla beraber istişareyi müteakip ilave direktiflerde bulundum.
Arkadaşlarımızın son derece yüksek bir moralle, yüksek bir motivasyonla çalışmalarını sürdürdüklerini; asil milletimizin, devletimizin büyük bir fedakârlıkla sağladığı imkânları da etkin bir şekilde kullandıklarını büyük bir memnuniyetle birlikte müşahede ettik. Sınırdaki duvarların yapılması, engellerin yapımı, elektrik, elektronik cihazların yerleştirilmesi, birliklerimizin üzerinde şahsi olarak kullandıkları teçhizatın, en yüksek teknolojiye sahip teçhizat olduğunu büyük bir memnuniyetle gördük. Arkadaşlarımız gerçekten görevlerine müdrik, çalışmaların amacını biliyorlar, bu doğrultuda yoğun bir şekilde gerçekten övünülecek bir şekilde Mehmetçik görevinin başında, bu da bizim için büyük bir güven unsuru. Bunun böyle olduğunu zaten biliyorduk, burada bizzat bir kez daha görmekle çok daha mutlu olduk ve kendileriyle bu bayram gününde beraber olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
MEHMETÇİĞİN RAHAT VE HUZUR İÇİNDE GÖREV YAPTIĞINI AİLELERLE PAYLAŞIYORUZ
Burada tabii anneler, babalar; onların canı, onların en kıymetlisi olan evlatlarının böyle uzaklarda olması onları tabii biraz meraklandırıyor. Dolayısıyla bizim de burada alınan tedbirlerin son derece mükemmel olduğunu, güven içerisinde olduklarını ve çok gönül rahatlığıyla görev yaptıklarını görüyoruz ve bizim bunu görmemiz yetmiyor, bunu bizim hem anne, babalarla hem de kamuoyuyla paylaşmamız gerekiyor. Bizim bu ziyaretlerimizdeki bir maksat da budur yani, buralar artık gelinemez, gidilemez yerler değil, çok şey değişti. Dolayısıyla, burada Mehmetçiğin rahat ve huzur içinde görev yaptığını da biz ailelerle büyük bir mutlulukla paylaşıyoruz.
MİLLETİMİZİ TERÖR BELASINDAN KURTARMAKTA KARARLIYIZ
Bizim buradaki genel hedefimiz, genel amacımız her zaman söylediğimiz gibi ülkemizin, hudutlarımızın, sınırlarımızın buradaki vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak, bizim tek amacımız bu. Bunun altını da özellikle çizmek istiyorum, biz başta Irak olmak üzere tüm komşularımızın sınırlarına, siyasi bütünlüğüne, haklarına son derece saygılıyız, egemenlik haklarına son derece saygılıyız. Ancak bununla birlikte bizim 40 yıldan beri asil milletimizin başına musallat olan bu beladan da asil milletimizi kurtarmakta kararlıyız. En son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar bu mücadelemiz sürecek, terörist neredeyse bizim hedefimiz orası, bunu da biz açık bir şekilde ortaya koyduk, bunun da bütün taraflarca anlaşılmasını bekliyoruz.
Bunun ülkemizin, milletimizin hakkı olduğuna ve bu davanın haklı bir dava olduğuna inanıyoruz ve bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın da çerçevesini çizdiği şekliyle sınırlarımızın ötesinde bu terör yuvalarını tahrip etmekte, bunları ortadan kaldırmakta kararlıyız. Ve burada herhangi bir şekilde güçlenerek tekrar tekrar sınırlarımızı, vatandaşlarımızı rahatsız etmelerine bir daha müsaade etmeyeceğiz. Bu kararlılıkla bu faaliyetlerimiz devam ediyor.
PENÇE-KİLİT İLE 25-30 KİLOMETRELİK ALANI DA TEMİZLEYECEĞİZ
En son bu Irak’ın kuzeyindeki yaptığımız harekâtın en son halkası da bildiğiniz gibi Pençe-Kilit Harekâtı. İnşallah bu Pençe-Kilit’te orada bir boşluk kaldı, 25-30 kilometrelik bir bölüm, onu da temizlemek suretiyle yani Zap’ı temizlemek suretiyle bir anlamda hudutlarımızın tam olarak güvenliğini sağlayacağız ve terörün, teröristin daha sonra bir kez daha ülkemizin başına bela olmasına müsaade etmeyeceğiz. Bundan sonra da harekâtımız en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar devam edecek ve bu konuda terörist neredeyse biz oradayız.
Burada özellikle altını çizmek istediğim konulardan biri de; terörist demek, hiçbir şekilde Kürt demek değildir. Kürtler bizim kardeşimiz, biz yüzyıllarca ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık ve burada birlik ve beraberliğimizin de en güzel göstergesi şehitliklerimizde şehitlerimiz yan yana yatıyor. Dolayısıyla bizim birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi fitneyle, fesatla tahrip etmek isteyenlere müsaade etmedik, etmeyeceğiz. Bizim tek hedefimizin teröristler olduğunu, PKK olduğunu, YPG olduğunu, PYD olur, adı ne olursa olsun, DEAŞ olduğunu, FETÖ olduğunu, biz terörle mücadelemizi sürdüreceğiz ve inşallah Mehmetçiğin üstün performansıyla, gücüyle, kuvvetiyle, inancıyla, yüksek moral ve motivasyonu ile en son terörist etkisiz hâle getirmek suretiyle asil milletimizi bu beladan kurtaracağız, bunda kararlıyız.
Bu Pençe Harekâtını da bu şekilde mütalaa etmek lazım. Bu manada Pençe Harekâtı'nda gerçekten zor arazi koşullarında, zor şartlarda, her taraf dağ, taş, el yapımı patlayıcı ve mayınlarla döşenmiş olmasına rağmen Mehmetçik büyük kahramanlıkla, büyük bir fedakârlıkla tek tek bütün mağaraları, inleri teröristlerin başlarına yıkıyor, yıkmaya devam edecek ve o bölgeyi de kontrol altına alıp temizleyeceğiz.
PENÇE-KİLİT OPERASYONU İLE 277 TERÖRİST ETKİSİZ HÂLE GETİRİLDİ
Nisan ayından, harekât başladığından itibaren bugüne kadar, dün itibarıyla toplam 277 terörist etkisiz hâle getirildi. Bunların tabii sözde elebaşları, sözde kendilerine göre birtakım eğitim almış özel birtakım nitelikleri olan teröristler olduğundan bahisle, biz bunların hiçbirine dikkat etmeyiz, kim olursa, ne olursa olsun, bunları kim desteklerse desteklesin bunları bulundukları inlerde, mağaralarda bulup etkisiz hâle getirmek için gayretlerimizi sürdürdük, sürdüreceğiz ve harekât büyük başarıyla devam ediyor. Tabii ki biz olabildiğince tedbirli olmak bakımından da biraz zamanı yaymak istiyoruz, zaman konusunda herhangi bir şekilde bir baskıyı kullanmıyoruz. Mehmetçik, oradaki arkadaşlarımız gerekli planlamalarını yaptılar ve olabildiğince emniyetli bir şekilde faaliyetlerimizi sürdürdük, sürdüreceğiz.
BUNDAN SONRA DA MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK
Biz burada herhangi bir şekilde başkalarına bakarak iş yapmıyoruz, plan yapmıyoruz. Bizim buradaki amacımız gayet ulvi, gayet ciddi, gayet önemli, gayet makul, gayet hukuki, uluslararası hukuk bakımından da insani değerler bakımından da. Biz 85 milyon vatandaşımızın ve hudutlarımızın güvenliği için çalışıyoruz. Ve biraz önce söylediğim gibi bu terörist neredeyse bizim hedefimiz orası. Şu anda bildiğiniz gibi Suriye’nin kuzeyinde de terörle mücadelemiz devam ediyor.
Bu başlangıçtan itibaren Türkiye’ye karşı yapılan bazı girişimler oldu, teröristler orada yuvalandılar, birtakım koridorlar yapmaya çalıştılar; hendekler kazdılar, şunları yaptılar, bunları yaptılar ve biz Türkiye’nin güneyinde, Suriye’nin kuzeyinde ülkemize bir tehdit teşkil edecek herhangi bir terör koridoruna müsaade etmeyeceğimizi söyledik, etmedik ve o terör koridoruna o teröristleri çok şükür Mehmetçik gömdü. Bundan sonra da bizim bu mücadelemiz devam edecek, en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar Irak’ın kuzeyinde, Suriye’nin kuzeyinde her neredeyse mücadelemiz devam edecek.
85 MİLYONUN GÜVENLİĞİ İÇİN YAPILMASI GEREKEN NEYSE BUNU YAPTIK, YAPACAĞIZ
Bunu yaparken biz kendi ihtiyaçlarımız, kendi menfaatlerimiz, ülkemizin menfaatleri, ülkemizin değerleri bakımından yapılması gereken ne varsa bunu yapıyoruz. Ve bunu da biz gerçekten uluslararası hukuka uygun şekilde yapıyoruz. Bizim yaptığımız operasyonlarda, Suriye’nin kuzeyinde yaptığımız operasyonlarda hiçbir şekilde hiç kimse bize uluslararası hukuka aykırı bir şey yaptığımızı söyleyemez. Masum insanlara zarar vermemek için, çevreye zarar vermemek için, bu tarihî, dinî yapılara zarar vermemek için gerçekten hem planlama safhasında hem icraat safhasında çok dikkatli, çok hassas davranıyoruz. Diğer hiçbir ordunun yapmadığı kadar bu konuda Mehmetçik son derece duyarlı ve bunu da gerçekten sahaya yansıtmış durumdayız. Ve bunun herkes tarafından bilinmesi, anlaşılması lazım fakat bazıları bildiği hâlde anlamak istemiyorlar, bazıları görmüyorlar. Bu onların kendi sorunu, biz gerçekten bu konuda son derece şeffaf bir şekilde çalışmalarımızı gerektiği yerlerde ve zamanlarda paylaştık, paylaşıyoruz ve bu çerçevede de yapılması gereken ne varsa kimseden izin almamız asla söz konusu değil, bizim için esas olan 85 milyonun hakkı, 85 milyonun güvenliği, bunun için yapılması gereken neyse bunu yaptık, yapacağız.
Son zamanlarda sizlerin de takip ettiği üzere özellikle Münbiç’ten ve Tel Rıfat’tan oradaki unsurlarımıza karşı, ülkemize karşı ciddi tacizler var. Bunlara misliyle gerekli cevap, karşılık verildi, verilmekte, veriliyor ve dolayısıyla bunun gereği neyse askerlik noktainazarından, taktik ve teknik konuları nazarından bunların hepsini biz takip ediyoruz ve buna göre planlarımız var, buna göre çalışmalarımız var. Bunlar da yeri ve zamanı geldiğinde eksiksiz, aksaksız uygulandı, uygulanmaya devam ediyor.
“OPERASYON YAPILMASIN” GİBİ TELKİNLERİ DİNLEMEMİZ SÖZ KONUSU DEĞİL
(Madrid’deki NATO Zirvesi’nde operasyondan kaçınılması veya ertelenmesi yönünde telkin aldınız mı?) Yaptığımız ikili görüşmelerde böyle bir şey söz konusu olmadı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi böyle bir şeyi kabul etmek söz konusu değil, böyle bir şeyi dinlememiz söz konusu değil. Biraz önce söylediğim gibi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, ülkemizin güvenliğini sağlamak için, topraklarımızın güvenliğini sağlamak için yapılması gereken ne varsa bugüne kadar yaptık, bundan sonra da yapmakta azimliyiz, kararlıyız, çok şükür buna da muktediriz.
(Cumhurbaşkanımız ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ dedi) Aynen böyle, bu tabii taktik bir konu, stratejik bir konu, dolayısıyla bununla ilgili kişi ve kurumlarla gerekli görüşmeler, konuşmalar yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde bizim çalışmalarımız var. Dolayısıyla, gerçekten tamamen kendi hak ve menfaatlerimizden hareketle kendi ihtiyaçlarımız çerçevesinde yapılması gereken ne varsa bunlarla ilgili planlar, yapılması gereken ne varsa bunlarla ilgili icraatlar yapıldı, yapılacak.
SORUMLULUKLARIMIZI YERİNE GETİRMEK İÇİN ELİMİZDEN GELEN GAYRETİ GÖSTERİYORUZ
Biz biliyorsunuz 2019 tarihinde hem Rusya hem de Amerika ile mutabakatlar yaptık, daha sonra Rusya ile ilave bazı çalışmalar yaptık Soçi’de, bazı yine belgeler imzaladık ve biz bu yerlerdeki sorumluluklarımızı yerine getirmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bunu Rus muhataplarımıza, Amerikalı muhataplarımıza hep söyledik, söylemeye devam ediyoruz.
Diğer taraftan da muhatabımız Rusya’nın ve Amerika’nın da bu mutabakatlar çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirmelerini beklediğimizi yine görüşmelerde, konuşmalarda, her seviyede, taktik seviye dâhil, arazideki arkadaşlarımızın konuşmaları dâhil bunları da hep gündeme getirdik, kendilerine taleplerimizi sunuyoruz. Ve burada biz olabildiğince herhangi bir şekilde olayı açmazlara, çıkmazlara sokmadan görüşmeler, konuşmalar yoluyla buradaki maksadımızı, ihtiyaçlarımızı ortaya koymak suretiyle planlarımızın da çalışmalarımızın da ne olduğunu söylemek suretiyle çalışmalarımızı aksaksız, eksizsiz sürdürdük, sürdürmeye devam edeceğiz.
Biz planladığımız bütün faaliyetleri icra ediyoruz. Herhangi bir şekilde bir taciz söz konusu olursa bir kural dışı hareket olursa buna da karşıda misliyle mukabele ediyoruz. Bunda da hiçbir tahdit görmüyoruz ve bunu da görüşmelerle, konuşmalarla muhataplarımıza izah ediyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımızın ne olduğunu, maksadımızın ne olduğunu, bizim herhangi bir şekilde bir işgalci olmadığımızı ve orada bizim yapmaya çalıştığımız faaliyetin özellikle ve öncelikle ülkemizin ve halkımızın güvenliği için, hatırlayın Reyhanlı’da şehitlerimiz oldu, Kilis’te cami vuruldu ve buna benzer insanlar tarlalarına gidemez hâle geldi. Bizim orada işgalci vesaire olmamızın söz konusu olmadığını, bizim orada ülkemizin sınırlarını korumak için, vatandaşımızın güvenliğini sağlamak için çalıştığımızı, bunları yapmaya devam edeceğimizi, bunun anlaşılması gerektiğini ve bu konuda bir an önce sorunun çözülmesi için terörle mücadelede gerekli iş birliğinin yapılmasının herkesin yararına olduğunu tekrar tekrar söylüyoruz.
ABD’NİN PKK İLE HİÇBİR FARKI OLMAYAN YPG’Yİ DESTEKLEMEKTEN VAZGEÇMESİNİ BEKLİYORUZ
(Suriye’de ABD ile sıcak çatışma riski var mı?) Biz böyle bir şey olmasını tabii ki arzu etmeyiz. Bizim ikili ilişkilerimiz var Amerika’yla, Rusya’yla, Amerika ile NATO içinde müttefikiz ve dolasıyla beraber yaptığımız ciddi çalışmalar var, tatbikatlar, iş birliği var. Ve bunu da biz tekrar tekrar karşı tarafa hatırlatıyoruz. Fakat diğer taraftan da terörle, teröristle mücadelemizi sürdürüyoruz. Orada Mehmetçik çok ince uygulamalarla teröristlere gerekli karşılığı verirken ve diğer taraftan da herhangi bir çatışma riskini olabildiğince minimize etmek için de bize düşen tarafta biz bunu yapıyoruz. Ve biz karşı tarafa da bu konuda kararlı olduğumuzu; karada, havada kararlı olduğumuzu her şekliyle söyledik, söylemeye devam ediyoruz. İcraatlarımızla da bunları gösterdik, göstermeye devam ediyoruz. Dileğimiz, temennimiz Amerikalıların, Amerikalı müttefiklerimizin terörü, teröristleri, PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG’yi desteklemekten vazgeçmelerini, bunun gerçekten hayati bir mesele olduğunu her seviyede yine konuşmalarımızda, görüşmelerimizde, ziyaretlerde dile getirdik ve bunun da bir an önce çözülmesi bizim beklediğimiz sorunlardan biri.
MÜTTEFİKLERİMİZE, “EN SON TERÖRİST ETKİSİZ HÂLE GETİRİLMEDEN DURMAYACAĞIZ” DİYORUZ
(NATO’da müttefikler ikna oldu mu?) Biliyorsunuz samimiyet meselesi subjektif bir mesele, kimin ne kadar samimi olduğunu biz bilemeyiz. Aynı şeyi yine ısrarla söyleyeceğim, bizim ülkemizin hak ve menfaatlerini korumak ve kollamak konusunda birilerini ikna etmek mecburiyetimiz yok. Biz dürüstçe, şeffaf bir şekilde yaptıklarımızı usulüne uygun şekilde müttefiklerimizle, dostlarımızla, ilgili ülkelerle paylaştık, paylaşmaya devam ediyoruz. Fakat bunun dışında da herhangi bir şekilde onların anlamamasından dolayı bizim hareketlerimizi değiştirmemiz, planlarımızı değiştirmemiz söz konusu değil, tabii en ufak bir hadisede, en ufak bir terör olayında Batılı ülkelerin neler yaptığını, ne tedbirler aldığını siz çok iyi biliyorsunuz. Dolayısıyla, 40 yıldan beri başımıza musallat olan ve bugüne kadar 40 bin vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebep olan bir terörden bahsediyoruz, çok yönlü bir terörden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu sefer diyoruz, gerçekten buna inanın, bunun şakası yok diyoruz, biz sonuna kadar gideceğiz, sonuna kadar götüreceğiz.
En son terörist etkisiz hâle getirilmeden de durmayacağız. Bunu bilin diyoruz. Terörist neredeyse hedefimiz orası diyoruz. Çok açık ve net, bunu anlamaları lazım, bu ittifak için önemli, ikili ilişkilerimiz için önemli ve dolayısıyla bunlar anlaşılırsa çok daha rahat ilişkilerimizi yürütebiliriz.
PKK=YPG GERÇEĞİ VAR, BU GERÇEK DEĞİŞMEZ, DEĞİŞTİRİLEMEZ
Burada biz uluslararası hukuk çerçevesinde, medeni bir ülke olarak müttefikleriyle iyi ilişkiler içinde olmaya gayret gösteren, müttefiklere karşı sorumluluklarını eksiksiz yerine getiren, NATO’ya 70 yıldır çok ciddi katkılar sağlayan, NATO çerçevesindeki sorumluluklarında hiçbir eksiklik, aksaklık yapmadan gerçekten önemli katkılar sağlayan bir ülke olarak bu terörle mücadele konusunda da biz dostlarımızın, müttefiklerimizin buradaki yapılan çalışmaları anlamalarını bekliyoruz ve bizim bu 24 Temmuz 2015’ten itibaren yaptığımız ve 35 bin 268 teröristi etkisiz hâle getirdiğimizi ve bu mücadelenin yoğun bir şekilde devam ettiğini, burada bizim gözlerimizle gördüğümüz, okuduğumuz raporlardan, aldığımız ifadelerden, teslim olan teröristlerden birçok, onlarca, yüzlerce kaynaktan çok açık ve seçik bir şekilde gördüğümüz PKK=YPG gerçeği var. Bu gerçek hiçbir şekilde değişmez, değiştirilemez.
Bunu da biz muhataplarımıza söyledik, söylüyoruz. Eğer siz YPG ile iş birliği yaparsanız bu yanlış bir şey, fakat siz eğer PKK ile YPG farklı kuruluşlar derseniz bu aklımıza hakaret diyoruz. Bunu yapmayın diyoruz, bunu kabul etmiyoruz diyoruz. Dolayısıyla, biz ittifaklara saygılıyız, dostluğa, müttefiklerimize olan sorumluluklarımıza karşı, sorumluluklarımızı yerine getirmekte kararlıyız, bu konuda gerçekten hassas davranıyoruz. Muhataplarımızın da aynı şekilde sorumluluklarını yerine getirmesini bekliyoruz.
DEAŞ İLE MÜCADELEYİ GÖĞÜS GÖĞÜSE YAPAN TEK ORDU TSK
DEAŞ ile mücadele deniyor, DEAŞ ile mücadeleyi göğüs göğüse yapan tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri. Türk Silahlı Kuvvetleri burada Fırat Kalkanı Harekâtı’nda başladı ve karşısındaki 4 bin DEAŞ’lı teröristi etkisiz hâle getirdi ve ilaveten devamında bu DEAŞ neredeyse biz onlarla mücadele etmeye hazırız dedik. Kendilerine söylemiş olmamıza rağmen maalesef onlar DEAŞ ile mücadele adı altında YPG ile iş birliğini mazur göstermeye çalışıyorlar. Bunun mazur görülmesi mümkün değil, bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil, bizim tavrımız açık ve net, buna göre biz planlarımızı yaptık, bunları biz uygulamaya devam ediyoruz. Bu konuda da müttefiklerimizin, dostlarımızın, diğer gerisi kendi kararları.
Biz olabildiğince uluslararası hukuk çerçevesinde medeni bir devlet olarak ne olup bittiğini dostlarımızla, müttefiklerimizle şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz, bölüşüyoruz, onlara anlatıyoruz, izah ediyoruz, anlamalarını bekliyoruz. Değilse, onlar anlamazlarsa biz herhangi bir şekilde mücadelemizden asla taviz vermedik, vermeyeceğiz, vermiyoruz. Planlarımızı eksiksiz, aksaksız bir şekilde uyguluyoruz.
İSVEÇ VE FİNLANDİYA YPG/PYD VE FETÖ’NÜN TERÖR ÖRGÜTÜ OLDUĞUNU KABUL ETTİ
Bunların hepsi gerçekten çok açık ve net konular, yani burada hiç tartışma yok. Türkiye olarak orada yapılan tartışmalar sonunda PKK’yı, YPG’yi, PYD’yi, FETÖ’yü bunların hepsi bir NATO çerçevesinde yapılan çalışmada yer aldı ve terör olarak nitelendirildi. Bu da NATO Genel Sekreteri orada hazır bulunuyor, İsveç Başbakanı, Finlandiya Cumhurbaşkanı, Sayın Cumhurbaşkanımız ve diğer ilgili bakanlarla birlikte bu metin imzalandı. Dolayısıyla, artık buradan dönüş yok.
Normal bir uluslararası ilişkiler çerçevesinde böyle bir metne imza attıktan sonra yarın öbür gün çıkıp da şöyleydi, böyleydi falan şeklinde bunun böyle yorumlanması söz konusu değil birinci husus bu. İkinci husus, biz burada herhangi bir şekilde tutum değiştirmedik, mesela özellikle yurt dışı basında Türkiye tutum değiştirdi, vazgeçti falan şeklinde yalan, yanlış yorumlar, kesinlikle yanlış. İsveç ve Finlandiya tutum değiştirdi, durum değiştirdi. Daha önce PKK’yı, özellikle YPG’yi, PYD’yi, FETÖ’yü terör örgütü, terörist görmezken burada terör örgütü olduklarını kabul ettiler.
Onlar kabul ettikten sonra biz onlara ne diyebiliriz, kabul ettik diyorlar bize, zaten hayır deyişimizin sebebi buydu.
Bazı yurt içinde de medyada, siyasette bazıları bilip bilmeden konuşuyorlar bunu. “Türkiye taviz verdi” Neyi taviz verdi? Biz ilk günden itibaren siz PYD’ye, YPG’ye, FETÖ’ye terörist demediğiniz müddetçe, PKK’ya terörist muamelesi yapmadığınız müddetçe biz size evet demeyiz dedik. Onlar dediler ki biz bunlara terörist muamelesi yapacağız, bunların terörist olduğunu kabul ediyoruz dediler. Tamam, mesele bitti. Birinci husus, bu davet mektubu için geçerli bir evet. Şimdi daha sonra bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması lazım, dolayısıyla biz de onlara bu zamana kadar, tabii bazı zaman alacak konular var, yasal düzenlemeler var, değişiklikler var.
Kendi ülkelerinde, Finlandiya’nın kendi, İsveç’in kendi hukukunda yapması gereken çalışmalar var. Bunları tamamlayın, tamamlandığını görelim, somut adımlar atıldığını görelim, ondan sonra biz bunu Meclis’te onaylarız. Aksi hâlde bizim milletvekillerimiz, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisimiz olayı takip ediyor, onların bu konuda onay vermesi mümkün olmaz. Bunu da bilin diye söyledik. Dolayısıyla durum bana göre çok açık, çok net, durumumuz, tutumumuz çok net, burada gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde orada Türkiye’nin sağladığı büyük bir başarı var. Dolayısıyla bunun getirdiği ciddi bir prestij var. Zaten biz ülke olarak uluslararası ortamda özne hâline gelmiş bir ülkeyiz ve bu konuda bizim zaten bir ağırlığımız, bir gücümüz, kuvvetimiz var bunu herkes anladı, görüyor. Ve bu Madrid’de bir kez daha gözler önüne serildi.
(Taahhütler yerine gelmezse?) Oylama yapılacak, Meclis diyecek ki siz bize bu sözü verdiniz, bunları yapmadınız. Dolayısıyla biz bunu onaylamayız diyecekler.
MİÇOTAKİS NEZAKETSİZLİK YAPIYOR
Miçotakis bunu yapmakla büyük nezaketsizlik yapıyor, koskoca Amerika Birleşik Devletleri’nin kongresini ipotek altına alıyor. Yani herkes işi, gücü bıraktı, Miçotakis’in ne dediğine mi bakacak orada? Tamam, onun da kendine göre bir fikri var, kendine göre bir taraftarı vardır ama Amerikan Kongresinin bağımsız, egemen bir devlet kongresi olarak bu bütün global değerlendirmeleri yaptıktan, Türkiye ile olan ilişkilerini göz önüne aldıktan sonra ve bununla alakalı Amerika’nın da hak ve menfaatlerini gözetmek, NATO’nun içindeki Türkiye’nin yerini görmek suretiyle doğru kararı vereceklerine inanıyoruz.
Ve hiç de Miçotakis’in dediği gibi değil, bir sürü sinyal var, bir sürü şu anda mesaj, görüntü var ki efendim Amerikalılar, özellikle o askerî kesimde bu F-16 konusunda ve 79 uçağımızın modernizasyonu konusunda olumlu gelişmelerin devam edeceği yönünde. Biz Türkiye olarak bildiğiniz gibi gerçekten bütün komşularımızla barış, huzur içinde, istikrar içinde, rahat ve refah içinde yaşamakta kararlıyız. Amacımız bu, çalışmamız bu, gayretimiz bu fakat maalesef Yunanlı komşularımız, Yunanlı komşularımız derken Yunanistan’ın tamamını da suçlamamak lazım. Yunan halkını suçlamamak lazım, ayırt etmek lazım. Belirli kişiler, belli kişiler kendi şahsi hesapları, kendi şahsi iç politika hesapları nedeniyle Türkiye ile olan gerilimi bir araç olarak kullanma eğilimindeler. Bunun başka izahı yok çünkü gerçekten çalışmalarda gördüğünüz gibi, gördüğümüz gibi burada birçok Yunan akademisyen, birçok aklı başında emekli general, amiral, bir çok diplomat, bir çok aktif siyasetçi de olan, çalışan kişiler de bu konuda bizim de iddia ettiğimiz bazı gerçekleri artık görür ve konuşur hâle geldiler.
Gerçekten bu silahlanma sevdası, yeni yeni birtakım ittifaklar peşinde koşma sevdasından kurtulmaları gerektiğini, bunun Yunan halkına çok ciddi zarar ve ziyan verdiğini, 439 milyar euro borcu olan bir ülkenin her işi biraz dikkatle yapması gerektiğini, gelişigüzel alışverişlerle, gelişigüzel harcamalarla Yunan halkının zaten sıkıntılı olan hayatını daha da büyük sıkıntıya soktuklarının farkına varması gerektiğini ben söylemiyorum, Yunanlı biraz önce bahsettiğim aklıselim sahibi insanlar söylüyorlar.
Fakat maalesef yine o belli kişiler şahsi ihtirasları, kendi şahsi hevesleri doğrultusunda Türkiye’ye karşı böyle bir gerilim politikası uyguluyorlar. Bununla bir yere varmaları mümkün değil; ne silahlanmayla ne yapacakları ittifaklarla bir yere vardırmayacağız, varamazlar. Biz burada gerçekten son derece haklıyız, son derece şeffaf bir şekilde uluslararası hukuk esas almak suretiyle, iki ülke arasındaki anlaşmaları esas almak suretiyle hakkımızı, hukukumuzu ortaya koyuyoruz. Ve bunun ötesinde bütün bu yaptıkları ihlallere rağmen, tacizlere, tecavüzlere rağmen, biz diyoruz ki bütün bunlara rağmen gelin konuşalım, barışçıl yol ve yöntemlerle sorunlarımızı çözelim diyoruz.
YUNANİSTAN İLE HİÇBİR TOPLANTIDAN İMTİNA ETMİYORUZ, ÇÜNKÜ BİZ HAKLIYIZ
Bazı kişiler var, o kişilerin peşinden zaten aklıselim sahibi olan akademisyenler, emekliler, siyasiler hakikaten bu konuya çok yakınlaşmış vaziyetteler. Dolayısıyla biz her zaman olduğu gibi bu konuda diyaloğu gösteriyoruz, diplomatik yolları gösteriyoruz, görüşmeleri gösteriyoruz. Üç kanal var biliyorsunuz, bir Dışişleri Bakanlığımızın yaptığı görüşmeler var, bir bizim güven ve güven artırıcı önlemler çerçevesinde görüşmeler var, bir de Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın NATO Genel Sekreteri ile birlikte bir ayrıştırma, bir görüşmeleri var. Ayrıştırma mekanizması herhangi bir kaza, bela olmasın diye bir mekanizma, bunlar gelmiyorlar. Biz bu konuda çok ayrıntılı bir şekilde daha önceki bakan arkadaşımızla, Yunan Savunma Bakanı ile konuştuk, görüştük. Yani bu işlerin böyle ayaküstü görüşmelerle, konuşmalarla, üçüncü taraflarla yapılan birtakım böyle sloganlarla çözülemeyeceğini, bu konularda uzman kişiler kimse; generaller, amiraller, subaylar, sivil diplomatlar, 10-15 kişilik gruplar karşılıklı otursunlar, görüşsünler zaman baskısı olmadan ve bunu kabul ettiler. Bu çerçevede biz iki toplantı yaptık Atina’da, bir toplantı yaptık Ankara’da, şimdi dördüncü toplantının Ankara’da olması lazım, dördüncü toplantı için iki yıldan beri bekliyoruz. Biz haklıyız, güçlüyüz. Onun için de hiçbir toplantıdan imtina etmiyoruz. Hangi toplantı varsa, hangi görüşme varsa, biz görüşmeye, konuşmaya hazırız diyoruz. Ve dolasıyla biz bunu tavsiye ediyoruz, gelin konuşalım, görüşelim, herhangi bir şekilde problemleri yaymadan, problemleri büyütmeden, ülkelerimize, haklarımıza zarar vermeden vatandaşlarımıza bir an önce doğru yolu bulup çözümler üretelim diye, bunu bekliyoruz biz, bizim talebimiz de bu, politikamız da bu.
HAKKIMIZI, HUKUKUMUZU KORUMAKTA KARARLIYIZ VE BUNA MUKTEDİRİZ
Bizim, ülkemizin hak ve menfaatlerini korumak, kollamak için planlarımız var. Terörle mücadelede, Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta ve dolayısıyla biz bu planlarımızı yaptık, bu planlarımızı uygulayacağız. Bunun aşamaları var, dereceleri var. Bu çerçevede biz hazırlıklarımızı, değişiklikleri, ilaveleri, hepsini yaptık ki ama karşı taraf bu şekilde barışçıl yol ve yöntemlerle sorunlara çözüm bulmak yerine yalanlarla, saptırmalarla, çarpıtmalarla bir yerlere varmaya çalışırlarsa yıllar önce çekilmiş birtakım fotoğraflarını sanki bugün oluyormuş gibi Türkiye işte adaları işgal için hazırlanıyor gibi ve Yunan halkına hakaret edercesine yalan beyanlarla, yalan yayınlarla insanları tahrik ederek bir yerlere varmaya çalışırlarsa bir yere varamazsınız diyoruz. Varamazlar, mümkün değil, biz diyoruz ki yol yakınken bir an önce bu görüşmeler yoluyla sorunlarımızı görüşelim, konuşalım, karşılıklı yapılması gereken ne varsa tartışalım, bunları olabildiğince diplomatik yollarla, barışçıl yol ve yöntemlerle çözelim. Siz şimdi Lozan Barış Anlaşması’nı dikkate almayacaksınız, oradaki adaların silahlandırılamaz hükmünü ciddiye almayacaksınız, siz Türkiye’ye 1950 metre mesafede, Yunanistan’a 600 kilometre mesafede 10 kilometrekarelik bir ada için 40 bin kilometrekarelik münhasır ekonomik bölge talep edeceksiniz, bunun da Türkiye tarafından kabulünü bekleyeceksiniz. Fakat maalesef yine o belli kişiler şahsi ihtirasları, kendi şahsi hevesleri doğrultusunda Türkiye’ye karşı böyle bir gerilim politikası uyguluyorlar. Bununla bir yere varmaları mümkün değil, ne silahlanmayla ne yapacakları ittifaklarla bir yere vardırmayacağız, varamazlar. Biz burada gerçekten son derece haklıyız, son derece şeffaf bir şekilde uluslararası hukuk esas almak suretiyle, iki ülke arasındaki anlaşmaları esas almak suretiyle hakkımızı, hukukumuzu ortaya koyuyoruz. Ve bunun ötesinde bütün bu yaptıkları ihlallere rağmen, tacizlere, tecavüzlere rağmen, biz diyoruz ki bütün bunlara rağmen gelin konuşalım, barışçıl yol ve yöntemlerle sorunlarımızı çözelim diyoruz.
Siz şimdi Lozan Barış Anlaşmasını dikkate almayacaksınız, oradaki adaların silahlandırılamaz hükmünü ciddiye almayacaksınız, siz Türkiye’ye 1950 metre mesafede, Yunanistan’a 600 kilometre mesafede bir 10 kilometrekarelik bir ada için 40 bin kilometrekarelik münhasır ekonomik bölge talep edeceksiniz, bunun da Türkiye tarafından kabulünü bekleyeceksiniz.
Burada gülünç, komik durumlara düşmemek lazım, burada aklıselimden ayrılmamak lazım, uluslararası hukukun verdiği konuları ortaya koymak lazım; biz barış, barış, barış diyoruz. Fakat bunu da sakın kimse bir zafiyet olarak anlamasın, yani biz hakkımızı, hukukumuzu çiğnetmeyeceğiz, hiçbir oldubittiye de müsaade etmeyeceğimizi tekrar tekrar söyledik.
Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği o, şaka yapmıyoruz. Dolayısıyla, böyle bir maceraya, böyle bir şımarıklığa, ona güvenip, buna güvenip bir şeyler yapmaya kalkmayın, adam gibi oturun konuşalım, görüşelim, tartışalım, ne var sorunları çözelim. Yani iki komşu ülkeyiz, halklarımızın yakınlığı da var, konuşuyorlar, görüşüyorlar. Gidenler, gelenler biliyorsunuz bu turizm çerçevesinde, bunu olumlu yönden ele alıp bunu faydalı değerler olarak bu ülkenin yararına, bu bölgenin zenginliklerinden, Ege’nin zenginliklerinden, güzelliklerinden adil bir şekilde vatandaşlarımız yararlansın ülkelerimiz yararlansın. Ülkelerimizin kalkınmasına, gelişmesine, savunmasına, güvenliğine, refahına iş birliği içinde katkı sağlayalım. Dileğimiz bu, ancak bu olmadığı takdirde de hakkımızı, hukukumuzu korumakta, onları müdafaa etmekte azimliyiz, kararlıyız ve çok şükür buna muktediriz. Bunu da herkes bilsin.
SIRASI VE ZAMANI GELDİĞİNDE İLGİLİ BAKANLIĞIMIZ DOĞU AKDENİZ’DE GEREKLİ SONDAJ ÇALIŞMALARI YAPACAK
(Abdülhamid Han gemimiz Doğu Akdeniz’de sondaj çalışması yapacak mı?) Burada da aynı şeyi söyleyeceğim bizim planlarımız var. Şu anda bu sondaj faaliyetleri, araştırma inceleme çalışmaları bildiğiniz gibi Karadeniz’e kaymış durumda. Orada ilgili bakanlığımız yoğun bir şekilde çalışmalarını, Enerji Bakanlığımız sürdürüyor. O filoyu her şekilde takviye ediyorlar, geliştiriyorlar personel yönünden, teçhizat yönünden. Dolayısıyla orada ciddi birtakım bulgular var. Onların sonuçlandırılması, diğer taraftan aynı şekilde bir an önce söylediğimiz, o Suriye harekâtı olur mu olmaz mı meselesine benzer bir şekilde, paralel bir şekilde Doğu Akdeniz’in de sırası ve zamanı geldiğinde ilgili Bakanlığımız gelip orada gerekli çalışmaları yapacaktır. Biz bunu açık ve net bir şekilde ortaya koyduk.
KIBRIS’TA GÖRÜŞMELERİN TEKRARLANMASININ HİÇBİR MANASI YOK
(Cumhurbaşkanımız, Anastasiadis’e ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gelin görüşelim’ dedi) Muhatabınız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bizim Kıbrıs’ta barışa katkı için yaptığımızın birincisi Kıbrıs Barış Harekâtı. Bizim yaptığımız en büyük katkı, ondan önce katliamların, cinayetlerin efendim, darbelerin böyle kol gezdiği bir ada vardı. Uluslararası hukukun tanınmadığı, iç hukukun tanınmadığı böyle birtakım silahlı grupların her türlü her şeyi yapabileceklerini zannettikleri bir ada vardı. Bundan sadece bizim oradaki Türk kardeşlerimiz değil, diğer insanların da rahatsız olduğu bir ortam vardı. Kıbrıs Barış Harekâtı ile bu iş bitti. 1974’ten itibaren bugüne kadar baktığımızda harekâttan sonra Kıbrıs’ın bir bütün hâlinde sulh ve sükûnet içinde Barış içinde yaşadığını görüyoruz. İlaveten çözüm olması için çeşitli çalışmalar yapıldı, görüşmeler yapıldı ve 2004’te de sizin bahsettiğiniz Annan Planı ortaya konuldu.
Annan Planı bizim Kıbrıslı kardeşlerimizin isteklerini, ihtiyaçlarını tam olarak karşılamamakla birlikte barış olsun, huzur olsun şeklinde bir fedakârlık anlaşması. Buna Kıbrıs halkı ferasetiyle, anlayışıyla çözüm olsun, çözüme katkı olsun düşüncesiyle evet dedi. Buna hayır dediler. Şimdi ne diyorsunuz? Şimdi 50 yıldan beri yapılan görüşmeler tekrar tekrar yapılsın. Hayır efendim. Artık aynı görüşmelerin tekrarlanmasının hiçbir manası yok, hiçbir anlamı yok. Artık egemen, eşit, bağımsız iki devlet. Şuan da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimiyle anlaştığı, mutabık kaldığı çözüm bu. Bunun üzerinden gidiliyor. Bunu nasıl yapacağız? Bunun konuşulması, görüşülmesi lazım. Bu arada onlar ne düşündüler ne yaptılar onlar ne ettiler arkasındaki birtakım güçlere güvenmek suretiyle bu olayı bu problemi bir oldubittiye getirmek suretiyle çözmeye çalışırlarsa bu çalışmada yine gerçekten diğerleri gibi beyhude bir gayrettir.
Bizim orada yaptığımız şey, biz yaptığımız çalışmaları bugüne kadar sürdürdük, sürdüreceğiz ve bu konuda oradaki kardeşlerimizin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hakkı neyse bunları kullanacağız. Biz garantörüz, diğer garantörler ne yapar kendileri bilir. Uluslararası hukukta geçerli garantörlüğümüz var. Bize garantörlük konusunda tüm sorumluluklarımızı yerine getireceğiz. 1974’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti nerede ise diplomatik anlamda, uluslararası hukuk anlamında biz aynı yerdeyiz. Ve bunun anlaşılması lazım. Orada biz istedik, biz şöyle yaptık, biz böyle yaptık, birtakım entrikalarla birtakım böyle oyunlarla orada herhangi bir oldubittinin olmasına müsaade etmeyeceğimizi de herkesin bilmesi lazım.
TAHIL KRİZİNDE ÇÖZÜME YAKINIZ
Kısaca çözüme yakınız. Teferruat, biz Karadeniz üzerinden hem Ukrayna ile hem Rusya ile komşuyuz. Dolayısıyla bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, devlet başkanları düzeyinde ilişkilerimizi götürdü, yönetti. Sayın Putin ile Sayın Zelenski ile çok samimi ilişki kurdular çok teferruatlı görüşmeler yaptılar. Barışın devamı için elimizden gelen gayreti yaptık. Sayın Cumhurbaşkanım çok açık ve net bir şekilde Sayın Putin’in yanında dâhil basının önünde 2014’te yapılan bu Kırım’ın ilhakını tanımayacağımızı, tanımadığımızı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, siyasi bütünlüğüne saygılı olduğumuzu onu desteklediğimizi dile getirdi.
Fakat diğer taraftan da Rusya ile bizim münasebetlerimiz de gayet düzgün bir şekilde devam etmekte. Bu savaşın çıkmaması için özellikle Cumhurbaşkanımız çok yoğun bir çalışma içinde oldu. Hatta savaşın çıkmasından saatler önce dahi hem Sayın Putin ile hem Sayın Zelenski ile konuşmak suretiyle herhangi bir sıcak çatışmayı önlemek için son dakikaya kadar büyük bir gayret gösterdi. Fakat maalesef bu savaş çıktı. Çıktıktan sonra da biz özellikle bir an önce ateşkesin yapılması için hâlen gayretlerimizi sürdürüyoruz. Kötüleşen insani durumun bir an önce düzelmesi için de hiç olmazsa havuz dedikleri geçici bir ateşkesin dahi yararlı olabileceğini taraflarla görüşüp konuşuyoruz.
Biz bir an önce ateşkes için çalışıyoruz, gayret gösteriyoruz. Bu insani yardımlarımızı başından itibaren Ukrayna’ya yaptık, yapmaya devam ediyoruz. İnsani durumun düzelmesi için gayret gösteriyoruz. Orada kendi vatandaşlarımız başta olmak üzere Ukraynalılar ve diğer ülke vatandaşları dâhil bunların tahliyesi konusunda Türkiye olarak önemli işleri yaptık. Şimdi en son geldiğimiz noktada bu tahıl konusu ortaya çıktı. Çözüm için Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletlerle temaslarımız sürüyor. Tahıl koridoru konusunda çözüme yakınız.
20-25 milyon ton tahıldan bahsediliyor. İhtiyaç sahibi ülkelere gitmesi için ciddi temaslarımız var. Mümkün olduğunda dörtlü toplantılarda konuşulmasına ve çözüm bulunmasına gayret gösteriyoruz. Bu toplantıların yapılmasıyla makul, mantıklı çözümler bulmaya çaba gösteriyoruz. Dileğimiz önümüzdeki günlerde bu toplantıların bu uzaktan görüşme ile olabilir, yüz yüze olabilir, bir şekilde görüşmelerin yapılması suretiyle buna makul, mantıklı çözümler bulunması, bunun için gayret gösteriyoruz.
Mayın konusunda da, bu mayınla mücadele konusunda silahlı kuvvetlerin çok ciddi bir yeteneği var. Bunların hepsini seferber ettik. Bunlarla alakalı yapılan çalışmaları da geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz, 4 mayın etkisiz hâle getirildi Romanya dâhil. Bizim orada mayın avlama gemilerimiz, deniz karakol uçaklarımız, radarları ilave ettik, İHA’larımız, SİHA’larımız ve bizim bu SAS komando gruplarımız bu konuda mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve orada deniz trafiğinin emniyetli bir şekilde seyrine de gerekli katkıyı sağladık, sağlamaya da devam ediyoruz. Ayrıca herhangi bir sıkıntı olursa herhangi bir ihtiyaç olursa Bulgaristan ve Romanya oradaki dostlarımız ve müttefiklerimize de bu mevcut imkânlarımızı paylaşabileceğimizi destek sağlayabileceğimizi ifade ettik.
Biz Montrö’yü gerçekten burada yıllardan beri Karadeniz’de barışı istikrarın sağlanmasında çok büyük katkı sağlayan bu Montrö düzenini de Montrö çerçevesini de bu dönemde başarılı şekilde uyguladık. Barışa ve istikrar katkı sağladık. Hem Rusya'nın hem de Batı dünyasının buna uyması için temaslar yaptık. Şuan da Karadeniz'de herhangi bir stratejik rekabete dönüşmeden olaylar devam ediyor. Bölgesel Sahiplik esası çerçevesinde kıyısı olan ülkeler ile konuşmak, görüşmek suretiyle orada istikrarı, dengeyi sürdürüyoruz.
Cumhurbaşkanımızın çok şeffaf temasları birçok problemi doğmadan yok ediyor. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımız yine bu Sayın Putin ve Sayın Zelenski ile temaslarını sürdürüp ne yaptığımızı ne yapmak istediğimizi çok açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor ve herhangi bir kriz çıkmasını önlüyor.
MİÇOTAKİS’İ AVRUPA PARLAMENTOSU’NDA “YALAN SÖYLÜYORSUN” DİYEREK SUÇLADILAR
Miçotakis konusunda Avrupa Parlamentosu bizim söyleyeceğimizden çok fazlasını söyledi. Geri itmeler konusunda, hatta yalan söylüyorsun şeklinde suçladılar gazeteciler dâhil. Oradaki basın mensupları dâhil. Çok açık ve net bir şekilde bizim ne kadar haklı olduğumuzu aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de mahkûm etmek suretiyle bu konuda bizim ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koydu. Dolayısıyla biz gerçekten bir kendimize inanacağız, kendimize güveneceğiz. Bir de dost ve müttefiklerimizin de bize güvenmelerini istiyoruz. Çünkü gerçekten biz doğru yoldayız.
AZERBAYCAN İLE GERÇEKTEN “İKİ DEVLET TEK MİLLETİZ”
Azerbaycan bizim kardeşimiz. Bu konuda kimsenin bir tereddüdü olmasın. Biz gerçekten iki devlet, tek milletiz. 44 günlük savaşta biz bütünleştik. 30 yıldır Azerbaycan Türkü'nün acısını hep içimizde yaşadık. Sözde barış havarileri AGİT grubu, Minsk grubu, 30 yılda 30 kelimelik iş yapmadı. Kimse kılını kıpırdatmadı. Bu Karabağ Katliamı, oradaki Hocalı Katliamı bunların hepsi orta yerde olurken kimse kılını kıpırdatmadı. Azerbaycan yalnız değil. Oradaki kardeşlerimiz 'artık yeter' dedi ve bu Azerbaycan faaliyetleri başladı. Sayın Aliyev'in önderliğinde derlenip toparlanan, hazırlanan Azerbaycan ordusu 44 günde büyük zaferle yanlış hesabı döndürdü.
Biz elimizden gelen neyse kardeşlik çerçevesinde sağlamaya çalıştık. Ortaya çıkan sonuçtan oldukça memnunuz. Bizim bu harekâtta ve sonrasında alınan tedbirler çerçevesinde ilişkilerimiz son derece kapsamlı bir şekilde derinliğine ve genişliğine devam etmekte. İki ordu olarak birbirimizi tanımamız bakımında askerî eğitim, tatbikatlar, savunma sanatı konusunda atılan adımlar yoğun bir şekilde devam ediyor. Orada arkadaşlarımız yakın iş birliği içerisindeler.
Azerbaycan ile tek ordu hâlinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. El yapımı patlayıcılar var, mayınlar var bunların temizlenmesi için ne varsa bunları yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Ruslar ile birlikte teşkil ettiğimiz ortak bir merkezimiz var. Karabağ’daki ateşkesin sürmesi için. Önümüzdeki günlerde iş birliğimiz daha fazla artacak. Daha önce söylediğim gibi iki ülke tek millet gerçeğini çok somut bir şekilde ortaya koyduk ve koymaya devam edeceğiz.
Bu iki ülkenin birliği ve beraberliği herhangi bir üçüncü ülke için tehdit değil. Aksine Kafkasların barışa yürümesi için bir güvence. Biz bu bağlamda Ermenistan başta olmak üzere oradaki ülkelerin anlaşmasının, konuşmasının, görüşmesinin, sorunların barışçıl bir yöntemle çözülmesinin herkesin menfaatine olduğunu ve bizim amacımızın da bu olduğunu tekrar tekrar söyledik ve söylemeye devam ediyoruz.
BEDELLİ ASKERLİK ÜCRETİ
Bu konu 2019 Haziran ayında çıkardığımız bir yasa. Askerlik Kanunu ile birlikte tabii zaman içerisinde bazı değişiklikler olduğu için kanun kendi içerisinde bütünlüğünü, kendi içerisinde sistematiğini kaybetmiş bir durumdaydı. Biz bunu gördükten sonra ve çeşitli zamanlarda bir gençlerimizin ihtiyaçlarını iki ordumuzun ihtiyacını. Biz bir taraftan gençlerimizin ihtiyaçlarını karşılıyoruz diğer taraftan da Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamaya devam edelim noktasından hareketle üniversitelerimiz başta olmak üzere diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla diğer bakanlıklarla çok yoğun bir çalışma dönemi yaşadık. Gerekli simulatif çalışmaları yapmak suretiyle eğer bedelli miktarı şu olursa asker sayısı yükselir herkes asker olmak ister, azaltırsak herkes bedelliye gitmek ister, asker sayımız karşılanamaz. Bütün bunların hesabı yapıldıktan sonra belli bir noktaya gelindi. Yine bildiğiniz gibi bedelli çıktı mı çıkacak mı? Döviz ile askerlik ile bedelli askerlik farkı kaldırıldı. Miktar belli oldu. Miktar otomatik olarak kendi kendine iniyor çıkıyor. Silahlı Kuvvetlerin de ihtiyacı aksaksız, eksiksiz istikrarlı bir şekilde karşılanıyor. Bu konuya ilişkin herkesin fikri alınmış ve bu noktaya gelinmiştir.
Dolayısıyla bu çerçeve de hem gençlerimizin ihtiyaçları istikrarlı bir şekilde sürekli bir şekilde karşılanmakta. Öngörülebilir bir şekilde karşılanmakta. Türk Silahlı Kuvvetlerinin de içinde bulunduğumuz yoğun dönemde çok ciddi bir mücadele içindeyiz malum. Bu mücadele içinde de ihtiyacı olan yükümlü gençlerin yükümlü personelimizin karşılanması noktasında da bir sıkıntı yaşamıyoruz.
MİLLETİMİZİN KURBAN BAYRAMINI TEBRİK EDİYORUM
Ben öncelikle asil milletimizin 85 milyon vatandaşımızın ve tüm İslam âleminin kurban bayramını en içten duygularla şahsım ve arkadaşlarım adına en samimi duygularla tebrik ediyorum, kutluyorum. Bu arada tabii 85 milyon vatandaşımızın güvenliği için şu anda sizler şahitsiniz, görüyorsunuz. Gece demeden gündüz demeden, zor arazi şartlarında, zor hava koşullarında, iklim koşullarında kendilerine verilen görevi büyük bir kahramanlık büyük bir fedakârlık ile yapmakta olan tüm silah arkadaşlarımın sivil, asker hepsinin tek tek alınlarından öpüyorum. Onların da bayramlarını kutluyorum, tebrik ediyorum. Diğer taraftan da bu uğurda bu vazifenin gerçekleşmesi için hayatını ortaya koyan şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitlerimizin ve gazilerimizin çok değerli çok kıymetli ailelerine saygılarımı, şükranlarımı sunuyor, onların da bayramlarını en samimi duygularla tebrik ediyorum. Bu vesile ile asil milletimize bize sağladıkları moral-motivasyon, sevgi, güven ve duadan dolayı bir kez daha sizlerin huzurunda sizin vasıtanızla saygılarımı, şükranlarımı arz ediyorum.