Oysa Batı dünyası sözünü ettiğim gelişmelerle kalmayıp sanayi inkılâbı dediğimiz sanayileşmeyi ve sömürgeleşme dediğimiz sömürge imparatorlukları kurmayı da başarmayı da gerçekleştirince Batı Hristiyan dünyası, İslam dünyasına karşı oldukça avantajlı bir duruma geçmiştir. Bu arada Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik akımları insan hakları ve demokrasi hareketleri uygulamaları Avrupa’ya siyasi sahada yeni bir şekillendirme yeni bir çeki düzen verme ortaya koyarken bugünkü Avrupa’nın oluşumunu aşağı yukarı gerçekleştirmiş olduğunu görmekteyiz. Avrupa’da bunlar olup biterken İslam dünyası hala orta çağ yeniçağ başlarındaki durum ve yaşantısını sürdürmeyi devam ettirmiş, Hristiyan dünyasının elde ettiği pek çok teknik alet ve malzemeyi kullanma imkânından mahrum kalmıştır.
Nitekim kendi askeri kuvvetlerinde ordularında gerek deniz, gerek kara ordularında ateşli silahları bolca kullanma imkânı elde eden bu sayede atış üstünlüğünü ele geçiren Batı Hristiyan dünyasının girişilen savaşlarda İslam dünyasına karşı daha fazla galibiyetler elde etmeye başladığını ve buna dayalı olarak Avrupa içlerine kadar sokulmuş pek çok Hristiyan ülke ve milleti yönetimine almış İslam dininin İslam devletleri yavaş yavaş gerileyerek Asya ve Afrika’ya doğru çekilmeye başladığını görmek mümkün olmuştur. Nitekim İslam dünyasının son büyük temsilcisi olan Osmanlı imparatorluğunun yaşamında bu tür çarpışmaları ve sözünü ettiğim yukarıdaki gelişmelerin Hristiyan dünyasına sağladığı getirilerin sonucu olan kazanımları çok iyi aksettirdiğini görebilmemiz mümkündür.
Çünkü Osmanlı devleti orta çağ içinde kurulmuş ve yeniçağ boyunca yaşamış bir İslam devletidir. Bu nedenle Hristiyan İslam savaşlarının bir başka tabirle Haç-Hilal savaşlarının bu süre içerisinde sürekli bir tarafını oluşturmuş bir devlettir. Osmanlı devleti kuruluş tarihi olan kabaca 1299 olarak belirtilen tarihten itibaren Hristiyan-İslam çarpışmasının savaşlarının fiilen yaşamış bu savaşlar sayesinde büyümüş bu savaşlar nedeniyle gerileyip küçülmüş ve en nihayet yıkılmış bir İslam devletidir.
Osmanlı devleti kurulduğunda İslam dünyasının tek temsilcisi değildir. Ama ne var ki daha sonra o kadar büyümüştür ki diğer İslam devletlerini bünyesinde toplayarak adeta batı Hristiyan dünyası karşısındaki tek İslam devleti durumuna gelmiş bu nedenle de o yıkıldığında İslam dünyası, Hristiyan dünyası karşısında kitlesel olarak çökmek durumunda kalmıştır.
Osmanlı devletinin yaşamı boyunca ve ondan önceki İslam devletleri ve İslam Türk devletleri karşısında Hristiyan dünyası kendisine inanan devletler veya imparatorluklar sistemini ayakta tutabilmek için hep bu İslam Hristiyan düşmanlığı tezini savunmuş, mensubu bireylere ve kitlelere hep İslam düşmanlığını aşılamaya gayret etmiştir.
Hristiyan devletleri ve imparatorlukları kendilerini ayakta tutabilecek güç olarak İslam düşmanlığını kullandıkları gibi kendi aralarındaki düşmanlıkları ortadan kaldırmak için de bu düşmanlıktan yararlanmaya yönelmişler, İslamlara ve İslam devletlerine karşı birliktelikler ve ortaklıklar oluşturmak gayretleri sayesinde aralarında barış ve huzuru dostlukları temin edebilmişlerdir. Bir başka deyişle Avrupa her dönemde birlik ve beraberliğini İslam düşmanlığına, İslamlara karşı girişilecek ortak icraat ve harekâtlara borçlu olmuştur.
Aslında Hristiyan ülkelerde Avrupa Hristiyan dünyası da kendi arasında Ortodoks-Katolik, Katolik-Protestan, Katolik-Kalvinist, Katolik-Anglikan, mezhepleri arasında birçok din savaşı yaşamıştır. Onlar arasında da savaşlar yüzyıllarca sürmüş, ancak onlar bu iç savaşlardan kendi bünyelerinde İslamiyet düşmanlığını yayarak, geliştirerek yaşadıkları iç savaşlardan kurtulmuşlardır. Öyle ki İslamiyet düşmanlığı nedeniyle birbirinin amansız düşmanı olan papalık ve patrikhane yeri geldiğinde İstanbul Fethi sırasında olduğu gibi birleşme denemelerini bile gerçekleştirmişlerdir.
Zaten İslamiyet düşmanlığı nedeniyle papalığın yönlendirdiği Avrupa Hristiyan dünyası patrikhanenin önderlik ettiği Bizans’a her fırsatta yardım etmeyi tercih etmiş ve bu nedenle Hristiyan İslam savaşları asırlarca sürmüştür. Özellikle Anadolu üzerine ve Ortadoğu ve Mısır üzerine gerçekleştirilen Türk tabiriyle kendilerine kızıl elma olarak seçtikleri Kudüs’ü ve çevresini ele geçirebilmek için Hristiyan dünyası asırlarca kan ve can kaybetmiş ve bir o kadar da Müslüman özellikle Türk Müslüman kanı dökülmesine sebep olmuşlardır.
Zaten bugün bile Türk ırkını hedef alan Hristiyan dünyasının yaşattığı Türk düşmanlığı bu sebeple doğmuştur. Ne var ki Hristiyanlar İslam düşmanlığıyla bütünleşirken İslam dünyası bu bütünleşmeyi gerçekleştirememiştir. Osmanlı devletinin yıkılma döneminde ortaya çıkan milliyetçilik akımları birleşmiş vaziyetteki daha doğrusu İslam’a karşı birleşmiş vaziyetteki Hristiyan dünyasını sarsmamış, parçalanmasına sebep olmamıştır. Ama milliyetçilik akımları ilam dünyasını çok sarsmış ve parçalamış, farklı ırkların milliyetçilik peşine düşmesi nedeniyle bir çok parçalara ayrılmış ve hiç bir zamanda tam manasıyla birleşememiştir. Devam edecek…