Başlığımızda saydığımız üç olgu da İslam dininin yasakladığı olmamasını şart koştuğu, olmasını günah kabul edip cezalara bağladığı icraatlardır.
Dinimize göre yasaklanan yapılmaması istenilen icraatlar, tavır ve davranışların başında yalan gelmektedir. Yalan konusu Kuran’ı Kerimde üçüncü, dördüncü, sekizinci, onuncu, on altıncı, on yedinci, on sekizinci, yirmi birinci, yirmi ikinci, yirmi dokuzuncu, otuz üçüncü, otuz dördüncü, kırkıncı, kırk ikinci, kırk yedinci ve elli sekizinci ayetlerde yer almış İslam dininin ve Tanrının hoş karşılamadığı, cezalandırmayı gerekli gördüğü olgu olarak belirtilmiştir.
Gıybet ise Kuranı Kerimin dördüncü, kırk dokuzuncu, yüz dördüncü ayetlerinde konu edinilmiş, onunda İslamiyet tarafından ve tanrı tarafından tasvip edilmeyen, hoş karşılanmayan bir icraat olduğu ortaya konmuştur. Tabi ki o da yapanlara bazı cezalar gerektiren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İftira olgusuna gelince bu olgu da Kuranı Kerimde dördüncü, yirmi dördüncü, kırk dokuzuncu ve yüz dördüncü ayetlerde zikredilmiş aynı yalan ve gıybet gibi istenilmeyen, İslam’a uygun olmadığı vurgulanan bir olgu olarak belirtilmiştir. Bu üç olgunun İslam ile tezat yanında diğer kitaplı dinlerde de istenilmeyen icraatlar olduğu belirtilmiş Tevrat’ta da, İncil de de bu olguların insana ve insana nezredilen kutsal dinlere ters olgular olduğu dile getirilmiştir.
Yahudi dininin kitabı Tevrat’ta da yalan söylemeyeceksin, iftira ve gıybet etmeyeceksin mealinde hükümler bulunduğu gibi İncil’de de aynı konularda benzer şekilde beyan edilen vurgulamaların olduğu da bilinen bir gerçektir. Bütün dinlerin yasaklaması bir yana bütün kitaplı dinlerin tabiri caizse semavi dinlerin en sonuncusu olan İslamiyet’in yalan, gıybet ve iftira konusunda kutsal kitabı Kuran’da açıkça hükümler getirmesi bizim açımızdan daha da önem taşıyan bir durumdur.
Çünkü biz İslamların İslam olabilmesini esas kabul eden imanın şartları dediğimiz şartlardan biri olan Kuran’ın hak kitabı olduğuna Tanrı’nın sözünden başka bir şey olmadığına inanmamız şartı Kuran’ı ve Kuran hükümlerini İslam olabilmemiz açısından kayıtsız şartsız esas kabul etmemizi gerektirir.
Bir başka deyişle biz İslam bireyler gerçekten İslam olabilmek için Kuran’a ve Kuranda yer alan hükümlere bunların gerçekliğine kesinlikle iman etmeden ve bunları yaşamımızda hayatımızda tavizsiz uygulamayı kabul etmedikçe İslam olmamız mümkün değildir.
Bu silsileden giderek pek ala diyebiliriz ki yalan söylemeyi sürdürdüğümüzde gıybet ve iftirayı gerçekleştirdiğimizde İslamlıktan İslam olmaktan uzaklaşmış olduğumuzun farkında olmalıyız. Öyleyse İslam kalmak istiyorsak yalana, gıybete ve iftiraya hayatımızda yer vermememiz şarttır.
Kaldı ki bunu yaptığımızda tövbe etmemize rağmen tekrar tekrar aynı olguları gerçekleştirmeye yönelmemiz bizi kesinlikle inanmış gerçek İslam olmaktan kesinlikle uzaklaştıracak bir davranış olarak değerlendirilmesi mümkün bir olgu bir icraattır dememiz her halde hata olmayacaktır düşüncesindeyim.
Yalan denilen olgu gerçekleşmeyen bir olayı var olmuş gibi anlatmak yahut var olmayan her hangi bir olay veya varlığı varmış gibi göstermek şeklinde tarif edilebilecek bir durumdur. Bu olgu genellikle söz ve yazı kullanılarak yapılırken bazen resim, fotoğraf, film, slayt gibi çeşitli vasıtalarla da gerçekleştirilebilir.
Gıybet ise toplumun hoş karşılamadığı kötü olayları gerçekleştirmiş kişilerin kendilerinin bulunmadığı bir yerde dillendirilmesi, anlatılması şeklinde hatta kötülenmesi şeklinde tarifi mümkün olduğu gibi bazen gerçekleşen olayların kötüymüş gibi göstererek dillendirilmesi şeklinde de gerçekleşmesi söz konusudur.
İftira bunların tam aksine kişilerin yapmadığı icraatları kişilere mal eden yalan beyanlar oluşturulması ilgisi olmayan kötü icraatların kişilere mal edilmesi şeklinde gerçekleştirilmesi olgusu olduğu rahatlıkla söylenebilecek bir durumdur. Devam edecek…