Yine bir talebesi şöyle der: "İmam-ı Malik, bizimle oturduğu zaman sanki bizden biri gibi davranırdı. Konuşmalarımıza çok sade bir şekilde katılırdı. Hadis-i şerif okumaya ve anlatmaya başlayınca onun sözleri bize heybet verirdi, sanki o, bizi, biz de onu tanımıyorduk."
İmam-ı Malik hazretleri elli sene müddetle ders ve fetva vermek suretiyle, insanların müşküllerini çözmüş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir. Onun talebelerinin her biri memleketlerinin müracaat edilen âlimleri ve rehberi olmuşlardır.
İmam-ı Malik hazretleri, Tefsir, Hadis ve Fıkıh ilminde büyük bir âlim idi. Tefsir ilminde, âyet-i kerimelerden binlerce dini hüküm çıkaran büyük bir müfessir ve müctehid idi. Tefsir ilminde "Garib-ül Kur'an" adlı bir eseri vardır. Bu eseri kendisinden Halid bin Abdurrahman el-Mahzumi rivayet etmiştir.
Hadis ilminde ise pek meşhur bir âlim ve muhaddistir. Amir bin Abdullah ibni Zübeyr bin Avvam, Nuaym bin Abdullah, Zeyd bin Eşlem, Nafi' Mevla ibni Ömer, Seleme bin Dinar, Kadı Şüreyk bin Abdullah Nehai, Salih bin Keysan, İmam-ı Zühri, Safvan bin Selim ve daha çok sayıda hadis âliminden hadis-i şerif rivayet etmiştir. Görüşüp, hadis-i şerif rivayet ettiği âlimlerin sayısı dokuzyüz civarındadır. Hadis ilminde hüccet olduğuna dair ittifak vardır. Yazmış olduğu "Muvatta" adındaki hadis kitabı çok muteber ve kıymetli bir eserdir.
İmam-ı Malik hazretlerinin rivayet ettiği hadis-i şerifler ayrıca Kütüb-i sitte denilen meşhur altı hadis kitabında yer almıştır.
Emevi devletinin parlak ve çöküş devrinde Abbasi devletinin kurulup geliştiği ve hakimiyeti elde ettiği bir devirde yaşayan İmam-ı Malik, çok hadiselere şahit olmuş, bozuk fırkalara karşı Ehl-i sünnet itikadını savunmuş, insanların doğru yola kavuşması hususunda büyük hizmetler yapmıştır. Hicaz'da hadis öğrenme, dini sualleri sorma ve fetva hususunda büyük bir müracaat mercii olan imam-ı Malik pek çok âlim yetiştirmiştir.
Zerkani, (Muvatta kitabını şerh ederken diyor ki, (imam-ı Malik, meşhur mezhep imamıdır. Yükseklerin yükseğidir. Aklı kâmil, fadlı aşikârdır. Resulullahın hadis-i şeriflerinin vârisidir. Allah’ın kullarına, Onun dinini yaydı. Dokuzyüz âlimle sohbet ve istifade etti. Kendisi yüz bin hadis-i şerif yazdı. Onyedi yaşında ders vermeye başladı. Dersinde bulunanlar, hocalarının derslerinde bulunanlardan çok idi. Hadis ve fıkıh öğrenmek için kapısına toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı, önce talebesine, sonra halktan herkese izin verir, içeri girerlerdi. Helaya üç günde bir giderdi. "Helada çok bulunmaktan haya ediyorum" derdi. (Muvatta kitabını yazınca, kendi ihlasından şüphe etti. Kitabı suya koydu. "Eğer ıslanırsa, bu kitap bana lazım değildir" dedi. Hiçbir yeri ıslanmadı.
Abdurrahman bin Enes, hadis ilminde, şimdi yeryüzünde Malik'den daha emin kimse yoktur. Ondan daha akıllı bir şahıs görmedim. Süfyan-ı Sevri, hadiste imamdır. Fakat, sünnette imam değildir. Evza'i, sünnette imamdır. Fakat, hadiste imam değildir, imam-ı Malik, hadiste de, sünnette de imamdır derdi. Yahya bin Sa'id, imam-ı Malik, Allahü teâlânın kullarına yeryüzünde hüccetidir, derdi.
İmam-ı Şafii, "Hadis okunan yerde, Malik, gökteki yıldız gibidir, İlmi ezberlemekte, anlamakta ve korumakta, hiç kimse, Malik gibi olamadı. Malik ile Süfyan bin Uyeyne olmasalardı, Hicaz'da ilim kalmazdı" derdi.
Abdullah, babası Ahmed bin Hanbel'e sordu: Zühri'nin talebeleri arasında en kuvvetli hangisidir? Malik, her ilimde daha kuvvetlidir buyurdu. Abdullah ibni Vehb diyor ki, Malik ve Leys olmasalardı, hepimiz sapıtırdık. Evza'i, imam-ı Malik'in ismini işitince, o, âlimlerin âlimi, Medine'nin en büyük âlimi ve Haremeyn'in müftisidir derdi.
Süfyan bin Uyeyne, imam-ı Malik'in vefatını işitince, "Yeryüzünde bir benzeri kalmadı. Dünyanın imamı idi. Hicazın âlimi idi. Zamanının hücceti idi. Ümmet-i Muhammedin güneşi idi. Onun yolunda bulunalım" dedi.
Mus'ab diyor ki, babam, Abdullah bin Zübeyr'den işittim; Malik ile Mescid-i nebevi'de idik. Biri gelip, Ebu Abdullah Malik hanginizdir dedi. Gösterdik. Yanına gidip selam verdi. Boynuna sarılıp, alnından öptü. Rüyada Resulullahı burada oturuyor gördüm. (Malik'i çağır) buyurdu. Sen geldin. Titriyordun. (Rahat ol ya Eba Abdullah! Otur, göğsünü aç) buyurdu. Açınca her yere güzel kokular yayıldı dedi. İmam-ı Malik ağladı ve rüyanın tabiri ilimdir dedi.
İmam-ı Şafii ile imam-ı Ahmed bin Hanbel, imam-ı Malik'in sohbetinde bulunmuşlardır. Onun ilminden çok istifade etmişlerdir. Bunların, imam-ı Malik'in talebesinden olması, onun şeref ve üstünlüğüne kâfidir, en büyük vesikadır.
Kendisinden daha bir çok kimseler ilim öğrenip, herbiri memleketlerinin âlimi ve insanların rehberi olmuştur. Bunlardan bazıları şu zatlardır; Muhammed bin ibrahim bin Dinar, Ebu Haşim ve Abdulaziz bin Ebi Hazım. Bunların her biri dinde ehli ictihad sahibi idiler. Osman bin Hakem, Abdurrahman ibni Halid, Muin bin İsa, Yahya bin Yahya, Abdullah bin Mesleme-i Ka'buni, Abdullah bin Vehb... gibi daha nice talebesi vardır. Bütün bunlar, hadis ilminde mümtaz âlim olan imam-ı Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed ibni Hanbel, Yahya ibni Main ve diğer hadis âlimlerinin üstadlarıdır. Celaleddin Süyuti, imam-ı Malik'den hadis rivayet eden 993 zatın isimlerini elifba sırasıyla (Kitabü tezyinil memalik bi menakıbıs Seyyid İmam Malik) adlı kitabında yazmıştır.
İmam-ı Malik hazretleri, herhangi bir dini meselenin hükmünü tayin için, Kur’an-ı kerime, hadis-i şeriflere, ümmetin icmaına ve lüzum olduğunda kıyasa müracaat ederdi.
İmam-ı Malik'in bu usullere göre ictihad ederek çıkardığı hükümlere, rivayet yolu veya Hicaz âlimlerinin yolu denir ki, bu yolun imamı, imam-ı Malik'dir. O, ictihadlarıyla müslümanların işlerinde ve amellerinde uyacakları bir yol gösterdi, bu yola Maliki Mezhebi denilmiştir. Ehl-i sünnet itikadından olan müslümanlardan, amellerini, yani ibadet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Maliki" denir.
İmam-ı Malik hazretlerinin menkıbelerinden ve sözlerinden bir kısmı şunlardır:
İmam-ı Şafii buyuruyor ki:
"Âlimler anıldığı zaman imam-ı Malik onlar arasında parlak bir yıldız gibidir. Benim üzerimde minneti ve ihsanı ondan çok olanı yoktur."
Medine Valisi, imam-ı Malik'ten, bir ictihadından vaz geçmesini istedi. Kabul etmeyince, kırbaçla vurdurdu. Her vuruşta, "Ya Rabbi, onları affet, çünkü onlar bilmiyorlar" diyordu. Nihayet bayılıp düştü. Sonra ayılınca da: "Şahit olunuz, ben hakkımı beni döğenlere helal ettim" dedi. Halife, valinin cezalandırılması için kendisinden izin isteyince ona: "Hayır, ben onu affettim" buyurdu.
Hazret-i İmam, ilim bakımından ne kadar yüksek ise, ahlak, zühd, takva ve kerem bakımından da öyle yüksek idi. İmam-ı Malik, ilimde ve dinde çok edepliydi. Din bilgisine hürmet ve tazimi şaşılacak derecede fazlaydı.