Uzak denizlere yelken açan maceracı bir kaptan, sefere çıkmadan üç tayfa arıyormuş, Limanda beklerken üç kişi gelmiş yanına.
Biri demiş ki:
"Kaptan, dünyanın en iyi gören adamı benim.
Öteki:
“Kainatın en iyi duyan adamı benim."
Kaptan çok memnun kalmış ve üçüncüye "Senin marifetin ne?" diye sormuş.
Üçüncü tayfa, “Benim canım sıkılır kaptan” demiş.
"Eh!" demiş kaptan. "Gelin o zaman.”
Birkaç gün sonra gemi denize açılmış, aylarca kara görmeden, yönlerini yitirerek, umutsuz bir şekilde ilerlemişler. Bir gün iyi gören tayfa elini gözlerine siper ederek ufku taramış ve, “Müjdemi isterim kaptan!" demiş. “Buraya yedi günlük mesafe de bir deniz feneri görüyorum, içinde de tel gözlüklü beyaz sakallı yaşlı bir fenerci var.”
Bunun üzerine iyi duyan tayfa elini kulağına atmış, dinlemiş, dinlemiş, sonra:
“Evet kaptan, arkadaşım doğru söylüyor" demiş.
"Yaşlı fenerci merdivenlerden inerken ayak seslerini duydum. Hatta tel gözlüğünü düşürdü de tık diye bir ses çıktı."
Üçüncü tayfa, "İşte kaptan" demiş,
"Benim bunlara canım sıkılıyor.”
***
Zülfü Livaneli, "Orta zekalılar Cenneti" adlı kitapta bu öyküyü böyle anlatır.
Gözünüzün içine baka baka yalan söyleyen siyasileri görünce canınız sıkılır. Anayasa Mahkemesi vatandaşın lehinde bir karar verir, bir başka yargı organı verilen karara uymaz. Gazeteleri okursun, canınız sıkılır. Televizyonlarda şiddet olaylarını izler canınız sıkılır. Her şeye yüzde yüz zam yapılırken, enflasyon duraklama dönemine girdi veya enflasyon düşüşe geçiyor gibi haberleri dinleyince canınız sıkılır. Tasarruf paketi açıklayanların, halkı tasarrufa çağırırken, kendilerinin tasarruf yapmadıklarını görünce canınız sıkılır.
Kısacası olumsuzluklar diz boyu giderken, pembe tablo çizen basın organlarındaki manşetleri görünce canınız sıkılır.
Sizler de benim gibi canınız sıkılanlardan iseniz, canı sıkılanlar kulübüne üye olmuşsunuz demektir,
Evet, Canı Sıkılanlar Kulübüne hoş geldiniz...