Çarpık aynaların küçük bir parçasında ulusal çıkarlar açısından yapılan diplomatik temalar sonunda bugüne kadar milliyetçilik heyecanı ile neleri verip, neleri kazandığımızı, ne canlar verdiğimizi, çarpık aynalar kendilerine özgü bir şekilde gösterime sunduğu için, sonuçlardaki çarpıklıklar bir türlü doğru dürüst anlaşılmamaktadır.
Orhan Veli'nin bir çevirisinde olduğu gibi;
"Evet, bu dünya tatsız, ya da öteki palavra,
Boyun eğmişim kadere, yaşayarak bedbin..."
Kadere boyun eğmişliğin kabullenilmesi ile bugüne kadar neler alınıp neler verildiğini çarpık aynaların çarpık insanları neden heybetli gösterdiğini sorgulamadan, "Yaşasın Vatan, Şehitler ölmez vatan bölünmez" diye diye kadercilik oyunu ile gelmişik bugünlere...
Halkı, millete, vatanı, hukuku, demokrasiyi, özgürlüğü, kalkınmayı, düşünüleceği yerde, başımızda olanların çarpık aynalarındaki gösterimine takılıp kalmışık.
Her fırsatta bizlerin refahı, mutluluğu ve geleceğimiz için çalıştıklarını söyleyenlere inanmışız. Bazen, mutlu gelecek vaat edenlerin yalan söylediğini fark etsek de, bunun aynanın çarpıklığına yorumlamışız. Bazen de kadercilik oyunumuz nedeniyle, bu hamasi nutuk atanlara çok büyütmüşüz gözümüzde...
Biz neden böyle? Biz ne zaman, çarpık aynalarda çarpık insanları görmek istemiyoruz diyeceğiz? Artık görmek istediklerimiz, bize yalan söylemeyen, çarpık ayna kullanmayan insanları görmek istiyoruz diye haykıracağız?
Neyse, biraz soluklanalım, biraz da rahatlamak için sohbetimizin çeşnisini sunalım.
Bektaşi’ye sormuşlar, "hepimiz kahramanlığa bayıldığımız halde, neden kahramanlığı başkalarına kaptırıyoruz?"
Bektaşi sakalını sıvazlamış:
"Bazı kahramanlıklarda salak olma tehlikesi olduğu için..."
"Yok mu bunun çaresi?"
"Kahramanlık konusunda mı?"
"Evet"
"Var, 'AKLI' kahramanlığın önüne olmak..."
Ne dersiniz?
Çarpık aynaların çarpık insanları Bektaşi’nin nasihatine uygun hareket etmelerine, acaba başlayabilirler mi?