"Rahmetli İsmail Dümbüllü, Açık Hava Tiyatrosu'nda oynuyor. Birden kütt diye bir hıyar sahnenin ortasına düşüvermiş...
Dümbüllü hıyarı almış, geldiği tarafa doğru sallamış, teşekkür etmiş, memnun oldum demiş, sonra seyircilere dönmüş:
"Beyefendi kartvizitini gönderdi!”
Yine bir başka örnek veriyor rahmetli Hasan Pulur Hocam.
“Ferhan Şensoy ve arkadaşları, “Muzır müzikali” oyununu oynarken, sahneye iki genç çıkıyor, biri başlıyor bağırmaya:
“Ben Müslümanım, ben üniversite öğrencisiyim. Bu oyun Müslümanlığa aykırıdır, bu oyunu Seyretmeyin!”
Gelelim zamanımıza?
“Bizler İslam’ın değerlerini savunuyoruz, bu yönden şort giyen veya başını örtmeyen öğrencilere müdahale ederiz...” gibi söylemlerde bulunabilen, imam hatip lisesi müdürü var memleketimizde.
Bu okul müdürü önce açığa alınıyor, sonra müdürün bu baskıcı tutumu, ifade özgürlüğüdür diye geçiştirilip görevine döndürülüyor. Halbuki bu tür hareketlerin ülke insanının bazılarını rencide edebileceği hiç düşünülmüyor. Bu gibi konuların gündeme gelmesi, Laiklik ilkesi ile bağdaşmadığını cümle alem biliyor.
Yukarıdaki geçmiş zamanlara ait alıntı yaptığım iki örneğin sonunda rahmetli Hasan Pulur sözünü şöyle tamamlıyor:
"... Biz hiç kimsenin namazıyla, niyazıyla, başörtüsüyle, uğraşanlardan değiliz. Üstelik onlara saygı duymayı görev sayarız. İsteyen başını örter, isteyen başını açar, kimsenin onlara laf söylemeye hakkı yoktur.
Ama kimsenin de, başını örtmüyor, başını açıyor diye kimseyi zorlamaya hakkı yoktur."
Keşke bu tip söylem ve hareketler olmasa, keşke şu güzelim dünyaya Hacı Bektaş Veli gibi bakabilsek:
“Hararet nâr’dadır sac’da değildir
Keramet baştadır tac'da değildir
Ne arar isen kendinde ara
Kudüs'te Mekke'de, Hac'da değildir.”
Esen kalın.
Kaynakça: Olaylar ve İnsanlar adlı kitap