Bir varmış bir yokmuş!
Kimi şeyin sırtına semersiz binermiş, kimi eşekten düşer yeri öpermiş.
Bu dünyanın hali zahirdir, görünüş aldatır, kimin eşekten düştüğü, kimin duttan düştüğü anlaşılmaz. Damdan düşen de birdir, dama çıkan da!
Dut ağacına çıkan dut yer, dama çıkan damdan düşer.
Eşekten düşende iflah olmaz, duttan düşende!
Bu hikayeye göre düşenin dostu olmazmış, baş üstüne çıkanın da başı düşmandan kurtulmazmış.
Bu dünya, dünyalık yapma dünyasıdır.
Bu nedenle eşeği de eşekliği de sahibine bırakalım!
Eşekliği kim sahiplenecek dersiniz, kimse sahiplenmez!
Lakin bir yakışanı bulunur!
Efendim memleketin birinde, ben diyeyim Tekkeli dağın gerisi, siz belleğin Kaf dağının berisi, bir semerci yaşarmış.
Semercinin işi sever yapıp satmak.
Eşek sahibinin işi semer almak.
Eşeğin işi de semeri kuşanmaktır.
Eşitlik zor zanaat olmalı.
Hem sahibinin kahrını çekeceksin, hem semerciden şikayet dilin olmayacak, hem de yük altında ezileceksin.
İş mi bu?
Birbirine kızan ademoğlunun eşeğin adını anarak sövmesi de cabası!
Neyse sözü özünden zıldırıp, lafı acemi ocakçının körüğü gibi foslatmayalım.
Masal bu ya, zamane medyası yerine geçen tellallar günlerden bir gün kırda, kentte, yolda, belde, dağda, taşta, başlamışlar bağırmaya:
-Ey ahaliii… Duyduk duymadık demeyin!
Padişah efendimiz, kıymetli sultanımız buyurdu kiii…
Eşek ölür kalır semeriiii, Sultan ölür kalır eseriiii…
(Dong, dong, dong)…
Bu böyle biline…
(Dong, dong, dong)…
Allah cümle alemi düşman şerrinden korusun, padişah efendimizin adaletinde muhafaza eylesin.
Dunlayıp duran tellalların lafı nereden gelir nereye gider, ucu kime dokunur ben bilmem. Ben, masal anlatır geçerim…
Ne ki, ben bu garip semerci kafamı çalıştırdım, ama Sultanla eşek arasındaki teşbihi ise anlayamadım. “Eşek ölür kalır semeri, sultan ölür kalır eseri!”
Sözündeki hikmet-i hükme benim aklım erik değildir…
Sen garip semercisin be adam,
tellal takırtısının içeriğini çözmek sana mı düştü?
Ama işin özü öyle değil.
Semercinin kulakları oğuldamış, başı ağırmış, yazının sessizliğinden bir ses çınlamış:
Ey oğul, ne zaman insanoğlu kurnazlıktan vazgeçerse, Sultan ile eşek arasındaki teşbih abesle iştigal olur.
Bilirim buradan yedi adım uzaklaşınca sözlerime kulak asmayacaksın.
Burnunun okuna gideceksin.
Çünkü eşek olmayanlar hep böyle yapar.”
Semerci bu sözleri duyunca ürpermiş. Sonra oradan hızla uzaklaşmış. Yedi değil, yedi bin yedi yüz yedi adım atmış.
Kentin ortasında şöyle bağırıp durmuş:
“Eşek ölür leş olur, Sultan ölür na’ş olur!”
Biz olup biteni, hiçbir safahatını değiştirmeden tıpkısı ile biraz kısaltarak, biraz süsleyerek naklettik. Adam adama, devir devire, eşek eşeğe, sultan sultana benzer.
Semerciye ne olmuş derseniz, semercinin akıbeti belli değil!
Kaynakça: Akdağ Saydut)