Bir şeye çok şaşıp, hayret edince, “Eşi menendi yok.” deriz.
Çok güzel bir deyim.
Yaptıklarımızın, gördüklerimizin, duyduklarımızın ve de inandıklarımızın ölçütünü “Eşi menendi yok.” diye değerlendirmeyi de aynı kefeye koyarız.
Kısacası, eşi menendi olmayan bir ülkenin; eşi menendi olmayan bir milletiyiz.
Sevgimizin, düşmanlığımızın da eşi menendi yoktur; Sırası gelir, boğazımıza kadar pisliğe batarız, sırası gelir bazılarını başımıza taç eder ve her şeyimizle ona bağlanmakta da eşi menendimiz yoktur.
Vatan sevgimizde de eşi menendimiz yoktur.
Örnek mi istersiniz?
Bakın denizlerimize, bakın ormanlarımıza… Biz vatanımızı, denizlerimizi, ormanlarımızı öyle severiz ki, yok edercesine severiz.
Biz sevdik mi, alırız krediyi İstanbul’dan İzmit’e değin, nerede güzelim kıyılar varsa, tesbih tanesi gibi fabrikalarla donatır, sanayi atıklarını dökeriz denizlerimize, nehirlerimize. Bu eşi menendi olmayan hareketlerimiz sayesinde, bataklığa dönüştürürüz denizlerimizi ve ırmaklarımızı.
Sonra başlarız bağırmaya; “Marmara ölüyor!” diye. Gerekli ekipmanları hazırlamaz, çıkan yangınlarda başlarız; “Ciğerlerimiz yanıyor.” diye feryat etmeye.
Sözgelimi bir bayana abayı yaktık mı, sevgimiz başımıza vurur, bıçağı çeker yirmi yerinden bıçaklar, sevdiğimiz kadını öldürürüz. Niye öldürdün diye soranlara:
“Çok seviyordum!”
Evet, böyledir bizim sevgimiz. Onun için sevgimizin eşi menendi yoktur. Ormanları yakar, imara açarız. Fabrikalara arıtma yapmaz, her türlü atıkları denizlerimize boca ederiz. Sonrası, denizlerimizi kepçelerle temizleyeme başlarız. Ormanlarımızın yangınını pet şişesinin suyu ile söndürmeye çalışırız. Bunlar yetmezmiş gibi, yanan köylerimiz, ormanlarımız için siyasi hesaplar yaparak ağız dalaşına başlarız.
Biz böyleyiz işte. Sevgimizde, düşmanlığımızda, kötü sonuçlu olaylarda feryat etmede, birbirimize çamur atmada, problemleri çözmek yerine problem çıkarmakta üstümüze yoktur.
Sonuç olarak, eşi menendi olmayan bir ülkenin, eşi menendi olmayan bir milletiyiz…
Esen kalın.