Hümanizmi kısaca özetlersek, Bireysel ve kollektif olarak insanın değerini ve failliğini vurgulayan ve genellikle dogma ve batıl inançları kabul etmek yerine eleştirel düşünceyi ve kanıtı (Bilimsel ve etik) tercih eden felsefi bir duruştur.
Yaptığım araştırmalarda Hümanizmi açık ve net söylemek gerekirse. "İnsana ait, insani; insanı sever, merhametli; kültürlü incelmiş; iyi öğrenim görmüş" diye tanımlar bazı kitaplar.
İnsanı öne çıkaran, sevgi teması taşıyan bu felsefi inanç sistemi, ne yazık ki benim ülke insanımdan gittikçe uzaklaşıyor.
Artık polemikler karşısındaki kişinin canın çıkarmak ister gibi yapılıyor. Siyasilerin birbirine seslenişinde bir nefret tonu var. Medyaya zehir saçıyor ülke insanının üstüne. Yazar dediğimiz kişilerin elinde kalem değil, sanki kılıç var, neredeyse rakibini yatırıp kıtır kıtır kesecek…
Evet, halkımız bu atmosferden etkileniyor ve ülkem daha gergin bir ülke haline geldiği için, Kadın cinayetleri, Çocuk istismarları, insanlar arası şiddet, magandacılık aldı yürüdü.
Zülfü Livaneli, “Çarkların Yağsız kalması" adlı yazısında; "İnsanlar insancıl söylemlere aç! Siyasetin, ekonominin, toplumsal yaşamın çarkları dönüyor ve birçok insanı öğütüyor. İşte insancıl söylem bunun için gerekli. Hümanizm bu çarkların dönüşünü yumuşatacak bir sevi gibidir..." der. Ve şöyle bitirir:
"Hümanizm eksikliği duyulan ülkelerde insanlar sertleşir. Acımasız olur. Ne yazık ki biz bu haldeyiz! Esen kalın.