Makam sahiplerine tapınma derecesin de bağlılık... Osmanlı'nın yerine Cumhuriyet'in ilanı bile bu özelliği değiştirmeye yetmedi.
"Büyükler olarak nitelenen kişilerin çevresindeki yağcılık çemberine ve ona selam duranlara bakın. Emeklilik yaşını çoktan aşmış, saçları ak pak olmuş adamlar bile el pençe divan!"
Zülfü Livaneli, "Orta Zekalılar Cenneti" adlı kitabında, ülkemizde olan hiyerarşi geleneğini ve etine kemiğine işlemiş bu özellik milletimizin genlerinde der. Yazısının bundan sonraki bölümlerinde bu hiyerarşi geleneğini türkülerle açıklıyor. Ve bakın bu türkü bunu nasıl anlatıyor:
“Gidin söyleyin serçeye
Konmasın bizim bahçeye
Konarsa bizim bahçeye
Şikayet ederim bekçiye."
Kuş serçedir, toprak ölçüsü bahçe, makam sahibi ise bekçidir.
İkinci kıtada da söyle söylenir:
“Gidin söyleyin kargaya
Konmasın bizim tarlaya
Konarsa bizim tarlaya
Şikayet ederim muhtara."
"Kuş, toprak ve makam biraz da büyümüştür. Serçe kargaya, bahçe tarlaya bekçi de muhtara dönüşmüştür. Üçüncü kıtada bu ölçüler biraz daha büyütülür:
"Gidin söyleyin leyleğe
Konmasın bizim evleğe
Kanarsa bizim evleğe
Şikayet ederim valiye."
Karga leyleğe dönüşür, ölçüsü belirsiz olan tarla tanımı, evlek olarak belirlenir. Makam sahibi ise vali olmuştur.
Ve yazar bu türkülü yazışında, açık ve net olarak, halkın hiyerarşi konusunda, kimin kimden üstün olduğunu, kimin kime söz geçirdiğini hesaplayarak, ayakta kalabilmenin yolu olarak, bu hiyerarşi geleneğine bağlı olmaya özen göstermiştir...
Yazar yazısının son bölümünde bu türkülü makalesini su cümlelerle bağlar:
"…Kısacası, Anadolu, serçeyi kargadan, kargayı leylekten ayırmayı bildiği gibi, muhtarı validen, valiyi paşadan ayırmayı bilir... Yani leyleği kime şikayet edeceği bellidir.
Bu türkü; Yüzyıllardır aklını kaliteye, üretime, niteliğe değil de HİYERARŞİYE takmış, güç sahiplerine tapınmayı ilke edinmiş bir toplumun izdüşümüdür?
Bir başka kitap ve bir başka yazarımızın yazılarında buluşma dileğiyle, şimdilik esen kalın.